Serenad Göksel’den beyaz perde seçkisi

Kültür-sanat editörlerimizden Serenad Göksel, sizler için beyaz perdeden seçtiği “Gökdelen” ve “Mission: Impossible – Yansımalar” filmlerini yorumladı. İşte, Göksel’in perspektifinden film eleştirileri…

GÖKDELEN

Will Sawyer (Dwayne Johnson), eski bir FBI rehine kurtarma uzmanıdır. Talihsiz bir kaza sonrasında sol bacağını dizden itibaren kaybetmiş, protez takmak suretiyle bu sorunu çözmüştür. Ailesi önceliği olan Sawyer, onlara çok düşkün olduğundan karşılaşacakları en ufak bir tehlike karşısında tüm dünyayı karşısına almaya hazırdır.

Yeni görevi, mimarisiyle dünyanın gelmiş geçmiş en yüksek, en şık, en güvenlikli, en konforlu, en teknolojik yapısı olarak nitelendirilen “The Pearl” adlı gökdelenin güvenliğini değerlendirmektir. The Pearl bir anda alevler içinde kalınca, tüm suç onun üzerine atılır. Bu olay üzerine artık aranan bir adam olan Will, yangının sorumlularını bularak adını temizlemeli ve binanın içinde sıkışıp kalmış olan ailesini ateş hattından kurtarmalıdır. Yönetmenliği ve senaryosu Rawson Marshall Thurber’a ait olan filmin görüntü yönetmeni Robert Elswit’in kadrajları mükemmel.

Gökdelen; ritmi çok yüksek, vinçlerden gökdelen pencerelerine uzun atlayışların yapıldığı, kahramanımızın hatırı sayılır yükseklikte bol bol asılı kaldığı, zaman zaman da hüzün barındıran ve aynı zamanda teknoloji dehası bir yapım. Problem çözmek için had safhada çabuk düşünmek, bilgisayar bilgisine haiz olmak, spor/denge/nefes kondisyonunu koordine edebilmek gerekiyor. Özetle, nefes nefese izleyeceğiniz bir yapım var karşınızda. Aksiyon ve teknolojiseverlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

MISSION: IMPOSSIBLE – YANSIMALAR

Serenad GökselMission: Impossible (Yansımalar), “Görevimiz Tehlike” serisinin altıncısıdır. Ajan Ethan Hunt’ın (Tom Cruise) birlikte çalıştığı IMF ekibi ve tanıdık birkaç dostu sıkıntılı bir zamandadır. Berlin’deki görevin ters gitmesi sonucunda Ethan Hunt, CIA ile ters düşer ve denetimsizliği sebebiyle CIA’in kara listesine girer. Ancak insanlığı tehdit eden yeni bir tehlikenin ortaya çıkışıyla birlikte herkes zamana karşı bir yarışa koyulur. Ethan Hunt’ın felsefesinde her masum canlıyı korumak önemlidir, bu yaklaşım milyonlarca yaşamı riske etse bile.

Hunt, milyonlarca yaşamı söndürecek bir nükleer bombayı teröristlere kaptırmamak için girdiği bir görev sırasında ilk bölümden beri takım arkadaşı olan Luther’ın (Ving Rhames) yaşamı ile bomba arasında seçim yapmak zorunda kalır. Konu “Mission Impossible” serisi olduğunda akla gelen ilk şey, Cruise’un dublörsüz yaptığı aksiyon sekanslarıdır. 56 yaşındaki Cruise’un fiziği, hızı ve kuvveti göz önünde tutulursa, belli ki kendisine çok iyi bakan bir aktör. Takip edenlerin bildiği üzere binadan binaya atlarken bacağını kırdığı çekim filme konmuş.

Filmin az olsa da hem duygusal yönü hem de espri yönü mevcut. Espri yönü, baştaki pek unutulmayacak tuvalet sahnesinde sürükleyici, yakın dövüş, aksiyon ve yoğun heyecan ile desteklenerek vurgulanmış. Duygusal yönü ise Ilsa (Rebecca Ferguson) ve Julia (Michelle Monaghan) ile ön plana çıkıyor. Hunt, zor görevine rağmen biri geçmişine ait, diğeri şimdiki zamana ait iki kadın karakteri olabildiğince saygı ve sevgi ile gözetiyor. Bu aynı zamanda filmin medeni duruşu. Ilsa, Julia’yı bilse de her iki kadın da ayrı ayrı Hunt’a bu tehlikeli görevinde yardımcı oluyorlar.

Yönetmen Christopher McQuarrie’nin önderliğinde görüntü yönetmeni Rob Hardy’nin gözünden şaheser kareler seyirci ile buluşuyor. Diğer bir ünlü olan Alan Hunley (Alec Baldwin) ile Hunt, daimi anlaşmazlık halindeler. Bu seri her filminde yeni bir yönetmen ile çalışmasına rağmen, bu defa ilk kez aynı yönetmenle çalışmış. Aksiyon, heyecan, sürükleyici bir film; yakın dövüş tutkunuz varsa kaçırmayın…

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu